Bilgi Paylaşmanın Gücü
Ben her zaman bilgi paylaşımının önemine inanmışımdır. Üniversitede ders verirken daha ilk ders final sorularını öğrencilere verirdim. Tüm yarıyıl boyunca da bu soruların cevaplarını öğretirdim. Amacım hem öğrencilerin konuda uzmanlaşmalarını hem de iyi bir not almalarını sağlamaktı.
Aynı prensip iş hayatında da geçerli. Eğer liderler bir güven, sorumluluk ve ustalık kültürü yaratmak istiyorlarsa, insanlarla bilgilerini paylaşmalıdır. Takım üyelerine, ihtiyaç duydukları bilgiyi sağladığınızda onların işle ilgili doğru kararlar almalarına yardım etmiş olursunuz.
Gelecek iş planları ve stratejileri, finansal tablolar ve endüstri ile ilgili problemler gibi hassas ve önemli unsurlar gizli ve özel kabul edilir. Bazen de bilgi paylaşımı sonuçta gizli kabul edilen bu bilgilerin ifşa edilmesi anlamına gelebilir. Kişilerle bilginin tümüyle paylaşılması güvenin aktarılmasını sağlar ve “bu işte birlikteyiz” mesajı verir. İnsanların kurum hakkında olduğu kadar çeşitli gruplar, kaynaklar ve hedefler arasındaki ilişkiler hakkında da daha geniş düşünmesine yardım eder.
İnsanlara sağlanan bilgi onların büyük resmi görmesine olanak tanır. Böylece katkılarının ne kadar önemli olduğunu ve davranışlarının kurum içinde ve toplam sonuçlarda nasıl bir etkisi olduğunu anlarlar. Tüm bunlar; insanların bilgi, deneyim ve motivasyonunun sorumluluk bilinci içinde ve hedef odaklı kullanılması ile gerçekleşir. Birçok üst düzey yöneticinin düşüncesine aykırı olsa da, aslında işin felsefesi şöyle:
İçimizden bir örnek paylaşmak istiyorum. 11 Eylül 2001 olaylarından birçok firma gibi The Ken Blanchard da oldukça kötü etkilenmişti. Sadece o ay 1,5 milyon dolar satış kaybı yaşanmıştı. Malî yılı borçlu kapatmamak için de masraflardan 350bin dolar kesmek durumunda kalmıştık.
Yöneticiler çok güç kararlar alması gerekiyordu. Çoğu firmada olduğu gibi yöneticilerden biri kaybı karşılamak için çalışan sayısının %10 düşürülmesini önerdi.
Tıpkı her önemli kararda olduğu gibi yönetim ekibi, sırasıyla etik davranış, başarı ve öğrenme gibi kurumsal değerleri dikkate alarak bu öneriyi değerlendirdi. Böyle zor bir zamanda insanları işten çıkarmak etik miydi? Çoğu kişiye göre yanıt “hayır” idi. Herkes şirketi bugünlere getirenin çalışanlar olduğuna inanıyordu. Böyle bir zamanda insanları sokağa atmak gerçekten de doğru bir karar değildi. İnsanları işten çıkarmak, ilişkiler üzerine kurulu bir yapıyı kendine değer edinmiş bir firmaya yakışır mıydı? Tabii ki hayır. O zaman ne yapılmalıydı? Firma bu şekilde güçten düşmeye devam ederek başarılı da olamazdı.
“Hiçbirimiz hepimiz kadar akıllı değiliz”i bilen yönetici ekibimiz, tüm çalışanların bilgi ve yeteneğinden faydalanmaya karar verdi. Herkesin katıldığı bir toplantıda tüm çalışanlara firmanın ne zamandan bu yana kan kaybettiği gösterildi. Geliri artırıp, maliyetleri düşürmek için yollar bulmak üzere çalışacak küçük gruplar oluşturuldu. Bu çaba sonuç verdi ve tüm departmanlarda harcamayı en aza indirmek ve geliri artırmak için yeni yöntemler bulundu. Ben de bu krizi atlattığımızda her beraber Miami’ye gideceğimizi sürekli anons ederek insanları neşelendirdim. Tüm şüphelerine rağmen insanlar kibarca gülümsemeye devam ettiler.
İki yılın ardından, finansal olarak sonunda toparlanma oldu. 2004’te firma yıllık hedefini fazlasıyla aşarak tüm tarihin en yüksek satış rakamına ulaştı. 2005’te tüm firma olarak (en az 350 kişi) 1 günlüğüne kutlama yapmak için Maui’ye uçtuk.
Bir dahaki sefere zora düştüğünüzde, elinizdeki bilgiyi tüm açıklığıyla paylaşmayı deneyin. Olumlu sonuçları gördüğünüzde hiç kuşku yok ki çok şaşıracaksınız.