Değişime Uyum Sağlamak için Dört Egzersiz
Beyin bir tahmin makinesidir. Sürekli olarak çevreyi yenilikler için tarar. Bazı yenilikler yararlı (iyi-tehlikesiz) ve eğlencelidir ve beyinde küçük bir dopamin etkisi yaratır (bir gönderiye gelen “beğenileri” ya da en sevdiğiniz ünlüyle ilgili haberleri düşünün). Ancak bazı yenilikler tehdit olarak algılanır. Ne yazık ki beyin küçük bir tehdit ile varoluşsal bir tehdidi ayırt etmekte zorlanır ve tehdidin boyutundan bağımsız olarak adrenalin ve kortizol üretir. Herkes, işyerinde donma ve sakinleşmeyi de içerecek şekilde evrimleşen savaş ya da kaç tepkisini bilir. Bu tepki, hem yeni bir çevrimiçi platformda başkalarını etkileyecek bir hata yaptığımızı fark ettiğimizde hem de bir aslan tarafından kovalandığımızda ortaya çıkacaktır. Beynin bunu yapan kısmı bizi güvende tutmak için evrimleşmiştir ve işini çok ciddiye alır.
Bunun anlamı, bir tehdit olduğunda devreye giren limbik sistemimizin aşırı hızlanmaya itilebileceği ve kontrolü ele alabileceğidir. Limbik sistem, beynimizin odaklanmış işleri tamamlamak, sorunları analiz etmek-çözmek ve davranışlarımızı düzenlemek için ihtiyaç duyduğumuz kısmı olan pre-frontal korteks ile aynı anda çalışamaz. Limbik sistemimiz aşırı hızda çalıştığında bir kriz anında işe yarar, ancak normal bir iş gününü atlatmak ve sürekli değişim karşısında kendimize hakim olmak için pek kullanışlı değildir.
Değişim zordur. Konfor alanımızda kalmayı tercih ederiz. Değişim öğrenmemizi gerektirir ve öğrenmek de biraz rahatsızlık gerektirir. Değişimin hızı giderek artıyor, öğrenilecek yeni yazılım platformları, yeni süreçler, stratejik değişiklikler, yeni iş arkadaşları, hatta bir başka yönetici. İş bazen, 25 çılgın ortaokul öğrencisine karşı oynadığınız bir yakan top oyunu gibi hissettirebilir. İşin püf noktası, öğrenmenin verdiği rahatsızlığı bir perspektif içinde tutmak ve limbik sistemin kontrolü ele almasını engellemektir.
Değişime uyum sağlamak için herkesin kullanabileceği dört denenmiş ve doğrulanmış teknik vardır. Herkesin kullanabileceğini biliyorum çünkü kızım bir öğretmen ve bu teknikleri sekizinci sınıftaki erkek çocuklarıyla paylaşarak inanılmaz bir başarı elde etti. Eğer bu teknikler ergenlik çağındaki çocuklar için işe yarıyorsa, sizin için de işe yarayabilir! Bu dört uygulamanın birbiri üzerine nasıl inşa edildiğini göreceksiniz.
Bilinçli Farkındalık (Mindfulness)
Farkındalığın teknik tanımı, kafanızda ve kalbinizde olup bitenlere bilinçli olarak odaklanmak; kabullenme ve açıklığı tutum olarak benimsemektir. Bilinçli farkındalık büyük, uzun, süslü bir kelimedir ve bize sadece büyük, uzun, süslü kelimeler kullanan insanlar içinmiş gibi hissettirebilir. Ama öyle değil. Bilinçli farkındalık herkes içindir çünkü herkesin düşünceleri, duyguları, hisleri ve fiziksel duyumları vardır. Bilinçli farkındalığın tek anlamı, bunlar hakkında ve bunlarla ilgili herhangi bir şey yapmaya çalışmadan bunları gözlemlemektir.
Ünlü bir orkestra şefi ve öğretmen olan Ben Zander, hataların ya da olumsuz düşüncelerin dikkatimizi nasıl dağıtabileceğinden bahsediyor. Ne zaman olumsuz bir düşünceye kapılsak, buna neşeli bir şekilde “Bu çok etkileyici!” diye karşılık vermemizi öneriyor.
Düşünceler ve duygular varlar. Bu, onların sizin gerçekliğinizi belirlemesi gerektiği ya da sizin onların sonucunda bir şey yapmanız gerektiği anlamına gelmez. Sadece gözlemleyin, geçip gitmelerine izin verin ve hiçbir şey yapmayın. İhtiyacınız olursa daha sonra bir şeyler yapmaya karar verebilirsiniz.
Raymond Prior, yeni kitabı Golf Beneath the Surface ile ilgili bir röportajında, onları yasaklamak, gömmek, dikkatimizi onlardan uzaklaştırmak, yokmuş gibi davranmak veya onları boğmak gibi düşüncelerimiz ve duygularımızla ilgili bir şeyler yapma dürtümüzden bahsediyor. Aslında bu da onların etkisini artırıyor. Psikolojide buna baskılama ve zenginleştirme denildiğini söylüyor. İçsel deneyimimizi ne kadar bastırmaya çalışırsak, o kadar güçlenecektir.
İçsel deneyimimiz bilişsel düşünceler, hisler ve fiziksel duyumlardan oluşur; bunlar insan deneyiminin temelidir. Ancak bunları gözlemlemeyi ve gerçekliği tanımlamalarına izin vermeden fark etmeyi öğrenebiliriz. Yapabileceğimiz en etkili şey onları merakla deneyimlemektir.
Merak
Merak, bir şeyi bilmek veya öğrenmek için duyulan güçlü bir arzu olarak tanımlanır. Değişimle karşı karşıya kaldığımızda, buna verdiğimiz tepkiyi merak edebilir ve ardından değişim hakkında meraklanabiliriz. Değişimi daha iyi anlamak, bilinmeyene karşı duyduğumuz korkuyu azaltmak ve değişimin bize sunduğu fırsatları değerlendirmek için değişim hakkında bilgi arayabiliriz. Şu gibi sorular sorabiliriz:
- Bu değişiklik neden gerekli?
- Tam olarak nedir – ne farklı olacak?
- Bu değişiklik nasıl uygulanacak? Benden tam olarak ne istenecek?
- Bu değişiklik ne zaman gerçekleşecek? İlk olarak ne olacak? Nasıl hazırlıklı olabilirim?
- Bu konuda bana kim yardımcı olabilir? Destek için kiminle ortaklık kurabilirim?
- Bu konuda nasıl farklı düşünebilirim?
- Bu konuya nasıl faydalı bir şekilde yaklaşabilirim?
Cesaret
Bir değişim sırasında ayakları yere basar halde ve meraklı kalmak ve gerektiğinde yardım istemek cesaret ister. Sesinizi yükseltin, fikirlerinizi ve endişelerinizi paylaşın ve değişimi yönetmek için ihtiyaç duyduğunuz desteği isteyin. Brene Brown cesareti, kendini ortaya koyma ve savunmasız kalma istekliliği olarak tanımlıyor. Cesaret kelimesi Fransızca heart-coeur kelimesinden gelir – kişinin kalbinin ya da özünün yanında durma becerisi*. Bu bize hemen hemen her şeyle başa çıkmak için ihtiyacımız olan her şeye sahip olduğumuzu hatırlatır. Sadece bir ayağımızı diğerinin önüne koymaya devam etmeliyiz.
“Başarı nihai değildir, başarısızlık ölümcül değildir: önemli olan devam etme cesaretidir.”
– George F. Tilton
Dayanıklılık
Dayanıklılık, sıkıntılara katlanma ve işleri sonuçlandırmakta kararlılık gösterme kabiliyetidir. Dirençli insanlar değişim konusunda rahattır ve uyum sağlama becerilerine güvenirler. Kendi dayanıklılığımızı inşa etmek için güçlü yönlerimizi ve değişimle başa çıkma konusundaki geçmiş başarılarımızı kabul edebilir ve enerjimizi sadece kontrol edebileceğimiz şeylere odaklayabiliriz.
Raymond Prior, büyük golfçülerin her zaman en yetenekliler olmadığını gözlemlemiştir. Ancak baskı altında olağanüstü bir zarafet sergilerler. Kaosla, beklenmedik durumlarla başa çıkabiliyor ve durumu diğerlerinden daha iyi idare edebiliyorlar. Prior buna soğukkanlılık diyor ve şu şekilde tanımlıyor: “Önemli olan, bir şeylerin beni rahatsız etmemesi değil; beni rahatsız eden şeyler olduğunda, onları ele alış şeklim. Böylece benim için en önemli ve değerli olan şeye odaklanabiliyorum.”
Bu da bizi bilinçli farkındalığa geri götürüyor. Limbik sistemimizin kontrolü ele almak üzere olduğunu hissettiğimizde, kendimize şu anda benim için en önemli ve değerli olanın ne olduğunu sorabiliriz. Ve buna odaklanmaya devam edebiliriz.
Son olarak, iki küçük ipucu daha:
- Nefes alın. Nefes alın. Nefes verin.
- Ve unutmayın, bu da geçecek.
*Blanchard Liderliği Editörü’nün notu:Türkçe’de cesaret sahibi kişi için “Yürekli” denmesi gibi.
Madeleine Homan Blanchard
Madeleine Homan Blanchard’ın “Four Practices for Adapting to Change” adlı makalesinin çevirisidir.