Üç Temel Liderlik İlkesi
Bu ay oğlum Scott ile birlikte Association for Talent Development (ATD) tarafından düzenlenen konferans çerçevesinde sıradışı liderliğin altı ilkesi hakkında bir sunum yaptık. Bugünkü yazımda bu ilkelerden üçünden bahsedecek, nereden geldiklerini ve neden gerekli olduklarına inandığımı vurgulayacağım.
Birinci İlke: Liderlik Bir Ortaklıktır
Yaygın bir yanlış algının aksine, liderlik bir kişinin sorumlu olması ve diğer bir kişinin de karşılık vermesi değildir. Bu, liderliğin yukarıdan aşağıya modelidir ve artık geçerliliğini yitirmiştir.
Günümüzde liderlik, ortak hedeflere ulaşmak için birlikte çalışan iki kişi arasında karşılıklı güveni içeren bir ortaklıktır. Hem lider hem de bağlı çalışan birbirini etkiler ve işlerin nasıl yapılacağını belirlemede rol oynar.
Paul Hersey ve ben 1960’larda bir ‘ortaklık ilişkisi’ olarak liderlik hakkında yazmaya ve konuşmaya başladığımızda, çalışmalarımız devrim niteliğinde kabul ediliyordu. Durumsal yaklaşımımızın ardındaki fikir, en iyi liderlik stilinin, liderlik edilen kişinin gelişim ihtiyaçlarıyla uyumlu olan stil olduğuydu. Bazen bir kişi yönlendirilmeye ihtiyaç duyar; bazen de desteğe. Lider, stilini duruma göre değiştirir ve liderlik, lider ile bağlı çalışanının ortaklığı haline gelir.
Liderler ortaklık zihniyetini benimsediklerinde, kendilerinin ve çalışanlarının aynı takımda ve aslında kilit roller oynadıklarının bilincinde olurlar. Kontrol yoluyla liderlik etmek yerine, insanların güvenini kazanır, fikirlerini alır ve hedefler doğrultusunda sonuçlara ulaşmak için onlarla birlikte çalışırlar. Bu ortaklık yaklaşımı, tüm yetkinin hiyerarşide yukarıya taşındığı ve başarı için tüm sorumluluğun liderlere yüklendiği durumlarda mümkün olmayan etkileyici sonuçlara yol açar.
İkinci İlke: Başarılı Bir Lider İnsanları İşleri Doğru Yaparken Yakalar
Liderlik üzerine çalışmaya başladığımda, yöneticiler yaygın olarak işleri bağlı çalışanlarını yanlış yaparken yakalamak olan kişiler olarak görülüyordu. Yöneticiler birinin performansını değerlendirir, onu uyarır, kendini geliştirmesini ister ve bu durum tekrarlanana kadar ortadan kaybolurdu. Bu bana motivasyonel bir ortamın tam tersi gibi görünüyordu.
O günlerde insanlar nadiren yöneticilerini ya da patronlarını bir ortak ya da arkadaş olarak görürlerdi. İnsanlar yöneticilerinin geldiğini gördüklerinde, başlarının belaya girmesinden korktukları için saklanmak isterlerdi. Pek çok çalışan için yöneticisinin ortaya çıkmalarının tek sebebi çalışanların yaptıkları hatayı düzeltmekti.
Bu beni düşündürdü: Ya bu durum tersine dönseydi? Patron etrafta dolaşıp insanları doğru şeyler yaparken yakalasaydı, ilerlemelerini takdir etseydi ve onları alkışlasaydı ne olurdu?
Bu sorular Spencer Johnson ile birlikte yazdığımız Bir Dakika Yöneticisi (The One Minute Manager) adlı kitabımızın ikinci sırrını ortaya çıkardı: Bir Dakika Takdiri. Blanchard’taki meslektaşlarım ile birlikte SLII®‘yu geliştirdiğimizde, insanların bir gelişim düzeyinden diğerine geçmelerine yardımcı olmanın anahtarının takdir etmek olduğunu gördük. Lider, davranışları gözlemleyerek ve insanları alkışlayarak kişinin Şevkli Deneyimsiz’den (G1) Hayal Kırıklığına Uğramış Öğrenci’ye (G2), ardından Yetenekli ama Temkinli İş Çıkarıcı’ya (G3) ve son olarak da Kendine Yeterli, Başarılı’ya (G4) ilerlemesine yardımcı olur.
Bu, bir liderin hataları görmezden gelmesi gerektiği anlamına gelmez. İyi bir lider hatayı kişiyle birlikte gözden geçirir ve ona işleri nasıl tekrar rayına oturtacağını gösterir; böylece onu yeniden takdir edebilir!
Üçüncü İlke: Liderlik Sevgidir
En iyi liderler, liderliğin güçle değil ilişkilerle ilgili olduğunu bilirler. İnsanlara saygılı davranır ve takımlarının özel bir parçası olduklarını bilmelerini sağlarlar. Sevgiyle liderlik ederler.
İnsanlar işyerinde sevgi sözcüğünün kullanıldığını duyduklarında tedirgin olurlar. İnsanlara ve kurumlara liderlik etmenin zorlu gerçekliğine sevgi gibi yumuşak ve belirsiz bir şeyle yaklaşabileceğinizden şüphe duyarlar. İşler zorlaştığında ne olur? İnsanlar iyi davranmadığında ya da finansal sonuçlar istediğiniz gibi olmadığında ne olacak? Birçok lider iş dünyasında duygusal kopukluğun sevgiden daha faydalı olduğunu düşünür.
Biz buna katılmıyoruz. Bize göre ancak liderler koşulsuz pozitif saygının, yani sevginin lütfunu gösterdiklerinde çalışanlar kendilerini güvende, değerli ve işlerinde her şeylerini vermeye hazır hissedebilirler.
Birlikte çalıştığınız insanları sevmek ve onlara saygı duymak, anlamlı ilişkilere ve uzun vadeli, olumlu sonuçlara yol açar. İnsanlara mesafeli durarak işi sağlama alma şeklindeki eski iş modeli, başarılı organizasyonlar yaratan türden bir bağlılığa kesinlikle yol açmaz.
Margie Blanchard bunu çok güzel özetliyor: “Liderlik sadece sevgiyle ilgili değildir, sevgidir. Misyonunuzu sevmektir, çalışanlarınızı sevmektir, müşterilerinizi sevmektir ve diğer insanların muhteşem olabilmesi için yoldan çekilebilecek kadar kendinizi sevmektir.”
Ortaklık, takdir ve sevgi: İnsanlara her gün liderlik ederken bu üç ilkeyi uygulayın. Sadece olağanüstü sonuçlar görmekle kalmayacak, aynı zamanda işinizde daha fazla eğlenecek ve memnun ve mutlu hissedeceksiniz!
Ken Blanchard
Ken Blanchard’ın “Three Essential Leadership Principles” adlı makalesinin çevirisidir.